Neden Yazmıyorum?

2 yıldan fazla süredir siteye herhangi bir yazı girmedim. Bir elin parmağını çok geçmeyecek kadar yazım olmasına karşın bazı arkadaşlar XC8’de yaşadıkları sorunları yorum olarak ilettiler bana sağolsunlar. İnanın bunlar beni bu yazıyı yazmaya iten en büyük etmen. O yorumların çoğunun yayımlanma onayını dahi veremedim çünkü mesajları gördüğümde çok geç oluyor ve cevabını verebilmem için yoğun olmayan bir kafaya ihtiyaç duyorum ki bu da en azından şu an için kolay değil.

Bu iki yılı aşkın sürede ne yaptığımla başlamak istiyorum sözlerime. Otomotiv sektöründe imalat ağırlıklı bir pozisyonum var ve çalıştığım şirket gereği her geçen gün sorumluluğum artarken imkanlar kısıtlanıyor. Bu arada piyasada deneyimi henüz olmayan mezun arkadaşlara kurumsal olmayan ama büyüyen şirketlerin sizin kabiliyetlerinizi tecrübeye dönüştürmede çok daha hızlı olduğu tavsiyesini vermiş olayım. Her başardığınız işte size başka bir işi “kitleyerek” win-win prensibine uygun bir alış veriş yapmış oluyorsunuz. İdealist biriyseniz maaşınız yaptığınız işi karşılamayacak düzeyde olsa da çok kısa sürelere çok uzun deneyimleri sıkıştırabilirsiniz.

Ben de tam bu dönemin içinde buldum kendimi. Bu blogda yazdığım yazılar sonrasında elektronik camiada ünlü bir yayınevi ile anlaşmıştım ve yazacaklarımı bir kitap haline getirecektim. Kitap üzerine bir süre çalışmamın ardından maalesef devam edemedim. Hiçbir hayalimin bu kadar kıyısından dönmemiştim. Çünkü herşey belliydi fakat benim iş yerinde yoğun bir tempoda çalışmam gerekiyordu.

Sıradan bir ofis mühendis adayı olarak başlamışken 1-2 ay içerisinde kendimi firma bünyesinde yeni kurulan binada yeni göz bebeği 2 makine ve operatörlerin sorumluluğunda buldum. İşsiz geçen bir süreden çok kısa bir süre sonra bina, makine ve adam sorumluluğu itiraf etmeliyim ki şok etkisi yarattı o zamanki bünyeye. Bu makine ve operatör sayıları giderek arttı. Fakat elimdeki diğer iş yükleri aynı kalırken yenileri sürekli eklendi. Günüm ne yazık ki hala 24 saat. Ama edindiğim ve edineceğim deneyimler de katlanarak arttı.

Çoklu disiplinli bir alanı gelecek olarak seçmenin en kötü yanı talep olmazsa bir tanesine aşırı yüklenme zorunluluğu bana göre. Elektronik ve programlama ile bir süre ilgilenemedim. Derken 1 sene kadar önce Mekatronik yüksek lisans eğitimime başlayarak bu araya bir son verdim. Hem çalışıp hem okumak zor gerçekten. Lisans düzeyi basitliğinden uzak ama harcanan mesai olarak verimli olması birbirini eşitliyor sanırım. Şirketin 1 günlük okul izni vermesi beni işlerin yetişmesi konusunda zora soksa da istediğim yüksek lisans eğitimini alabiliyor ve bunu yaparken çalışıyor olmak tatmin ediyor yeterince beni. Lisede hayal etmiştim makine mühendisliği üzerine mekatronik yüksek lisansı yapmayı. İyi haber: Şu anlık hayalimde bir sapma yok. 🙂

“Seni öldürmeyen şey güçlendirir” sözüne inanırım ben. Derse gideceğim günün işlerini önceden planlamak, plan doğrultusunda gitmeyen işler için okulda iken defalarca aranmak ve hatta bazen uzaktan bağlantı ile sorun çözmek, dersler bir güne sığmıyor diye sabah 09.00’da başlayıp akşam 20.30’da biten dersin ardından 3 vasita ile eve dönüşün saat 22.00’a denk gelmesi ve sonraki günün o günün biriken işleriyle beraber normal iş günlerinden biraz daha yoğun geçecek olması insanı hem fiziken hem zihnen yoruyor. Ama hergün yeni tecrübeler kazanıyorum. İstediğim eğitimi alabiliyorum. Uzaklaşmak zorunda olduğum ve zamanımın olmamasını bahane ettiğim konulara yakınlaşmak zorunda kalıyorum. En önemlisi de olabildiğince verimli bir biçimde geleceğime yatırım yapabiliyorum.

Blogdaki her yazı günlerce çalışmayı gerektiriyor. Belki onlarca defa okunup düzeltmeler yapılıyor. Elektronik devre şemaları bile birkaç programda çizilip imkan varsa test ediliyor. Her uygulamanın fiziki karşılığı ve çalışır sonucu da olması benim için elzem. Bundan dolayı çok zaman isteyen bir süreci kapsıyor. Öyle ki çalışma masam için yapacağım küçük bir proje için bile Arduino kodluyorum birkaç gündür. Beni bilen Arduino’yu neden sevmediğimi bilir. (Bu farklı bir yazının konusu. Arduino tercih eden arkadaşlar üzerlerine alınmasın lütfen. Detaylıca bahsetmek isterim ileride.) Fakat bir mühendisden çok “en az zamanımı alacak şekilde nasıl yaparım bunu” tarzında düşünmek zorunda kalıyorum.

Bunun dışında elimdeki PIC mikrodenetleyicilerini değerlendirmek adına yaptığım küçük şeyler dışında artık PIC’e yatırım yapmıyorum. Kullandığım zamanlarda XC8 ve CCS C’den o an hangisi işimi daha kolay görecekse onu tercih ediyorum.

Bunlar dışında asıl ilgilendiğiklerim ARM Cortex-M4 işlemciler elektronik tarafta. Android, linux ve windows programlamada da tabii ki vazgeçilmezim Qt. Bundan da uzunca bahsetmek istiyorum ileride. Zira pek dile getirilmez bana göre müthiş olsa da. (Yazar burada kendisi için ikinci kere taahhüt etkisini kullanarak bu yazıları yazmayı hedefliyor). Yapay zeka ilgimi çekiyor. OpenCV ile görüntü işlemeye olan ilgimle birlikte güzel bir şeyler çıkarmayı hedefliyorum kısa vadede.

İşin özü sağlıklı kafayla değerlendirilebilecek zaman yok. Okunacak çok kitap var. Yazılacak çok fikir var. Yapılacak çok projenin içinde kodlanacak binlerce satır var.

Ciğerime temiz bir zaman çekmek istiyorum. O zaman ben burada olacağım. Burası benim evim. Benim adresim. Benim kafamın içi. Sadece bir süredir biraz dağınık. Okuyacak kişiye bir şeyler aktarabilmek umudu ile…

Sağlıcakla kal sevgili okuyucu.